Hak-Batıl Ekseninde Modern Çağda Müslüman Olmak – I

Ömer Lütfullah Başaran

Varlık ve yokluk aleminin sahibi Cenab-ı Hakk’a hamd ve yarattığı aleme rahmet olarak gönderdiği efendimiz Rasulullah’a (sav) salat-ı selam olsun. Dünya hayatının başlangıcından kıyamet gününe kadar sürecek varlık aleminin yegane amacını, yine bu dünyayı yaratan Allah(cc) kullarına indirdiği kutsal kitapları ve insanlığa gönderdiği elçileriyle açıklamıştır. “Hak-Batıl mücadelesi” dediğimiz bu yüce mana, hangi çağda ve hangi şartlarda olursa olsun, her zaman insanlığın bilmek ve uygulamakla mükellef olduğu zaruri bir gerçekliktir. Bu anlam bütünlüğünden kopmak, hem bu dünya hem de sonsuz ahiret hayatı açısından insanın kendi varlık sebebini inkarı anlamına gelir. “Modern Çağ” olarak isimlendirilen yaşadığımız şu dönemde ve sonraki tüm zamanlarda aynı durum şüphesiz insanoğlu için geçerli olacaktır.

Tam da bu noktada; önce Hak nedir? Batıl nedir? Referans noktaları nelerdir? Kısaca bu soruları aydınlığa kavuşturmuş olup, daha sonrasında modern çağda Müslüman olmak üzerine durmuş olalım. Rabbimizin, yeryüzünün tamamında ve bütün canlı-cansız varlıklar için iyiyi, doğruyu, güzeli ve faydalıyı hakim kılmak adına insanoğluna verdiği ilahi mesaj ve göreve Hakk anlayışı diyoruz. Bu mücadeleyi verecek olan topluluk şüphesiz Allah’ın dinine icabet etmiş Müslümanlar olacaktır. Çünkü Cenab-ı Kibriya bu görevi Müslüman olan kullarına farz kılıyor. Kutsal kitabında da Müslümanlara sesleniyor. Tanımlamaya önce Batıl zihniyetli hayat nizamından başlayalım. Tüm Batıl dünya görüşleri dört temel bileşenden meydana gelmektedir. Bunlar; güç, çıkar, menfaat ve imtiyazdır.  Bu dört temel başlık, Batı’nın geçmişten bugüne her daim güç kaynağı ve temel kaideleri olmuştur. Çünkü zihni altyapılarını tamamen bu ilkeler üzerine inşa etmişler ve dünya üzerinde uygulamışlardır. Bunu nice medeniyetlerdeki toplumsal hayat ve nizamlara bakarak tecrübe edebiliyoruz.

Batı’ya göre; güçlü olmak bir üstünlük ve hak sebebidir. Güçlünün olduğu yerde haklı da olsa güçsüz her daim kaybetmeye mahkumdur. Yine Batı’ya göre; herhangi bir yerde bir çıkar söz konusuysa orada hak iddia etmesi gayet normal ve olması gereken bir durumdur. Bu anlayışın yansıması bugünkü sömürülen, kendi yer altı ve yer üstü zenginliklerinden faydalanamayan devletlerdir. Başka devletlerin orada çıkarının olması, o devletin işgal edilmesi için yeterli bir sebeptir. Yine bir yerde menfaat söz konusuysa orada menfaat sahibi vardır ve onu elde etmesi için her şey mübahtır. İmtiyaz da Batı için üstünlük sebebidir. Beyaz olan siyah olandan üstündür. Roma İmparatorluğu bunun için çok açık bir örnektir. Batı, bu bahsettiğimiz dört kavramın üzerine koskoca bir dünya sistemi kurmuştur. Siyaset, İktisat, sosyoloji, psikoloji, ekonomi, kültür ve aklınıza gelebilecek tüm beşeri sistemleri bu çarpık zihni altyapıları üzerine kurmuşlardır. İnançları budur. O nedenle Batıl zihniyetlerin hakim olduğu zamanlarda dünyada kan ve gözyaşı, zulüm sistemi her zaman en zirve dönemlerini yaşamıştır. Tarihsel olaylar üzerinden bunu ispat etmek ve belgelemek çok basit olmakla birlikte hayli uzun olacağından belki başka bir yazıda ele alabiliriz.

Şimdi bir de Hakk’a dayalı düşünce sistemi nedir ona bakalım. Hakk, Batıl’ın medeniyet diye sunduğu, bahsettiğimiz “dört” temel kavrama “beş” temel kavramla cevap veriyor. Nedir bunlar? İslamiyet’te “Zaruri Maslahatlar” olarak belirtilen beş temel haktan bahsediyoruz. Can, mal, inanç, nesil ve akıl hakkı. Yani Müslümanlar tarafından kurulan sistem; bu beş hürriyeti din, dil, ırk ayırmaksızın tüm insanlığa sağlamak zorundadır. Bu sistemin içinde herkes istediği gibi inanabilecek, mal varlığı elde edebilecek, aile ve akrabalarıyla dilediği gibi yaşayıp çoğalabilecek, canı emniyette gezebilecektir. Kainatı yaratan Allah Müslümanlara, sadece Müslümanların değil; bütün insalığın bu beş temel hakkını koruması ve bunun üzerine bir dünya nizamı kurması için emrediyor. Yani tüm insanlığın haklarını korumakla Müslümanları mükellef kılıyor. Hakk’ı Batıl’dan ayıran en önemli ve en büyük özellik; biri yeryüzüne ifsad ve zulüm getirirken diğerinin onun bile hakkını koruyacak bir anlayışa sahip olmasıdır. Bu ne kadar güzel bir çağrı ve ne kadar büyük bir davadır. O nedenle dünyaya Hakk anlayışından başka saadet getirecek başka bir düzen yoktur. İnsanlığa saadeti getirecek bu anlayışın temel ışık kaynağı, hiç şüphesiz Kur’an ve sünnettir. Yazımızı iki bölüme ayıracak olursak, ilk bölümde Hakk-Batıl anlayışlarının tanımları ve dayanak noktaları üzerinde durmuş olduk. İkinci bölümde; konunun devamı olarak bu bilgiler ışığında modern çağda Müslüman olmanın üzerinde duracağız. Allah’a emanet olunuz.

Ömer Lütfullah Başaran

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir